25 Haziran 2009 Perşembe

Placebo

İlk kez bir konsere son dakka gitmeye karar verdim. Son dakka derken inanın abartmıyorum. Arkadaşımın beni gaza getirmesiyle saat 21.15 civarı Kuruçeşme Arena'ya gittik. Placebo sanki bizim gelmemizi bekliyormuş gibi, biz adımımızı attık konser başladı. Konsere girişimiz aslında ayrı bir macera burda anlatmıyım ama siz anlayın artık:)

Konser lise yıllarıma götürdü beni. Special K, Black Eyed, Bitter End, Every You Every Me.....Nedense hep bahar gelince Placebo dinleyesim gelirdi. O zamanki hislerimi düşündüm aralarda. Son albümüne bir türlü alışamadım. Biraz zaman vermek lazım. Ama Meds kadar sarmadı beni.

Konsere gelince, ben çok eğlendim, bol bol oynadım zıpladım, boyumun uzunluğuna lanet ettim, Brain Molko'yu dünya gözüyle gördüm ama güzel gözlerini tam göremedim :) Onun dışında bir maruzatım daha var. O da: Kuruçeşme Arena'da olan konserlere beleş bilet dağıtan bir yer var da benim mi haberim yok? Nedir bu davetiye ile gelenlerden çektiğim? Madem dinlemiyorsun, madem uzun süre kalamican Reina'ya geçicen nie davetiyeni birine bağışlamıyorsun? Ayakta uzun süre durucağını bildiğin halde topuklu ayakkabı giyen kitleye bişey demiyorum zaten.

Onu dışında her şey iyidi. Artık Deep Purple için geri sayıma başlamak istiyorum:)

17 Haziran 2009 Çarşamba

Yenilik

Uzun zamandır blogmun templateni değiştirmek istiyordum. O arada ismini de tabi. Her ne kadar arada bir yazıyor olsam da eski blogum emanet gibi duruyordu. Eskisini unutabilirsiniz. Çünkü artık bir maruzatım var :)

12 Haziran 2009 Cuma

The Reader


Finaller öncesi çalışmamak için elimden geleni yapıyorum bu aralar. Kendimi film izlemeye verdim resmen. Dün akşamda The Reader'ı izledim.

Filmin konusunun ne olduğunu açıkçası pek çözemedim. 15 yaşında bir erkekle aşk yaşayan bir kadının mı, Nazi döneminde SS subayı olan bir kadının yargılanması mı, yoksa okumayı bilmediğini yıllarca saklayıp, başkalarının ona okuduğu kitapları dinlemekten mutlu olan, sonunda okumayı geçde olsa öğrenen bir kadının hikayesi mi?

Bana göre sonuncusu. Ama film bunu bile tam olarak vurgulayamıyor. Kate Winslet'ın oynadığı Hanna Schmitz, yanlış kararlar vermiş, yanlış işler yapmış ve bunun bedelinide kendisi yargılanana kadar başkaları ödemiş. Ancak Hanna Schmitz'in neden bunları yapmış olabileceğine dair en ufak bir ayrıntı yok. Ben neden-sonuç ilişikisi ararım pek çok olayda ancak film bunu hiç bir şekilde bana sunmuyor.

Filmde beni rahatsız eden bir noktada da, Michae'ın Nazi kampında sağ çıkan kadınla görüşmeye gittiğinde yapmış olduğu diyalog. Filmin senaryosunu bana göre dibe vurduran bir noktası var. İçi bu kadar boş, ruhsuz ve yapmacık bir diyalog olamaz.

Bir başka unsur da, küvetin metaforik bir anlamı olması. Sanırım ruhlarını da aynı zamanda temizliyorlardı ama, tam olarak bu mu karar veremedim.

Filme genel olarak baktığımda beni rahatsız eden noktalarda olsa genel olarak iyi. Kate Winslet'ın oyunculuğuna diyecek yok zaten. Konu biraz aceleye gelmiş gibi geldi bana. Ama yine de izlenmeli.

Biterken Çalan:(Simon&Garfunkel - Sound Of Silence)

8 Haziran 2009 Pazartesi

Dikkat: Yüksek Gerilim Hattı


Bu aralar serseri mayın gibiyim. Beklenmedik bir anda seni de çarpabilirim. Bu yüzden bu yazı uyarı mahiyetindedir. Şimdiden dikkatedin. Ona göre yani...
 

maruzatım var © 2008. Chaotic Soul :: Converted by Randomness